İZMİR'İN FAYTONLARI

BEREKETLI TOPRAKLAR

DOĞU KARADENİZ 2013

BERLIN ve HAMBURG

Ilk Fotograf Sunumum.

22 Şubat 2017 Çarşamba

HİNDİSTAN GEZİSİ GÜNLÜĞÜ

AKIL ALMAZ, İNANILMAZ HİNDİSTAN

Hindistan Turizm Bakanlığı ülkesini Dünya’ya tanıtmak için çok uygun bir slogan bulmuş ve her türlü reklamında onu kullanıyor. ‘’Incredible India!...’’ Hakikaten de akıl almaz, inanılmaz bir ülke Hindistan.
Hindistan’a gezi teklifi mayıs 2016 da değerli arkadaşım Levent Yavuz’dan geldi ve ben de hiç düşünmeden kabul ettim. Gezi grubumuz ben, eşim Banu Tansal, arkadaşım Levent Yavuz ve eşi Münevver Yavuz, İstanbul’dan öğretmen Hafize Karamanoğlu’ndan oluşuyordu. Gezimiz 23 Ocak 2017 tarihinde önce THY 4:20 uçağı ile İstanbul’a oradan da saat 12 de Kazak Havayolları Air Astana ile Almaty’e uçuşla başladı. Orta Asya coğrafyasını her zaman merak etmişimdir ve bana çok büyüleyici gelir. Uçakta boş bir pencere yanı yer bulup, elimde makina burnumu cama dayadım ve bulutların izin verdiği müddetçe yeryüzünü izledim. Uçuş rotamız Ukrayna üzerinden, Hazar denizi kuzeyinden geçiyordu, bir ara Kızılkum Çölü veya kurumuş Aral Gölü üstünden uçtuk. 



Kazakistan’a yaklaşırken Tanrı dağlarının görüntüsü muhteşemdi. Saat 17:30 gibi uçağımız alçalmaya başladı. Bulutların içine girdiğimizde artık ortalık bembeyazdı ve hiç bir şey gözükmüyordu. Bulut katmanını geçtikten sonra yeryüzü şekilleri tekrar ortaya çıktı. Ortalık bembeyaz, kesintisiz bir kar katmanı ile kaplıydı ve şiddetli bir kar yağışı vardı. Uçak gayet normal bir şekilde alçaldı ve sorunsuz bir şekilde saat 18:00 de alana indi. Alandaki uçaklar adeta kardan uçak olmuşlardı. Kazaklar iklimleri gereği kar ile yoldaş olmuşlar ve hava muhalefeti uçuşları hiç etkilemiyordu.  Aklıma ufacık bir kar yağışıyla kapanan Atatürk Havalimanı geldi.
Delhi uçağı ertesi gün saat 8:00 de olması nedeniyle bir gece Holiday Inn otelinde  Air Astana’nın misafiri olduk. Havaalanı ile otel arasındaki mesafede gördüğüm kadarıyla Almaty gayet modern bir şehir. Yoğun kara ragmen yollar açık. Evlerde Rus mimarisi var. Oteldeki dergilerdeki fotoğraflar şehrin Tengri (Tanrı) dağları eteklerinde kurulduğunu gösteriyor. Hava açık olsa muhteşem bir dağ manzarası göreceğiz.  Ertesi gün Delhi uçağına bindik ve 4 saatlik bir uçuşla saat 12:00 gibi Delhi’ye indik. Rehberimiz Naim Ahmad Hint vatandaşı ama 2,5 yıl Türkiye’de çalıştığı için çok güzel Türkçe konuşuyor. Minibüse eşyalarımızı yerleştirdikten sonra otelimiz Frazer Suits’e gidip eşyalarımızı bırakıp kendimizi Delhi’nin içine attık

Delhi 11 bölgeden oluşan bir şehir. Bölgelerden birinin adı da New Delhi yani Yeni Delhi. Hükümet merkezi bu bölgede  Nüfus resmi kayıtlara göre 22 milyon civarında.  Şehirde ilk ziyaret noktamız Jama Masjid. 


Jama Masjid

Burada avluya dahi ayakkabı ile sokmuyorlar. Moğol İmparatoru Shah Jahan tarafından 1644-1656 yılları arasında yaptırılmış. Daha sonraki hedefimiz Delhi’nin eski bölümünde yer alan baharat pazarı. Buraya giderken bir çocuğun çektiği tuk tuk kullandık. Bir açık hava aracı. Yol boyunca hayatımın eksoz gazını soludum. Bir trafik ki sormayın, motorlu tuk tuklar, insanların çektiği tuk tuklar, inekler, kağnılar, otobüsler, arabalar hepsi bir arada, ne bir kural ne bir trafik lambası… korkunç bir korna çalma yoğunluğu var. 
           Neyse ki baharat pazarına geldik. Ben sanıyordum ki renkli renkli baharatlar çuvallara konmuş, kapalı çarşı misali satılıyor. Ne gezer…, burası sanırım toptancı hali, içeri bir girdik ki kesif bir baharat, biber kokusu hepimizin gözleri sulanmaya başladı, öksürmeye, hapşırmaya başladık. Daracık sokaklarda hamalların, kamyonların arasında yarım saat kadar dolaşıp kendimizi dışarı attık. 

Delhi Baharat pazarı


Bundan sonraki durağımız Gurdwara adı verilen bir Sikh tapınağı ve imarethanesiydi. Buraya girmek için ayakkabı ve çoraplarımızı çıkartmak gerekiyor. Girişte ellerimizi yüzümüzü yıkadık, içi su dolu küçük bir havuzdan geçtik. İçerde üç tane guru hint müzik aletleri çalıp dini ilahiler söylüyordu. 


Tapınağın hemen yanında ise büyük bir mutfak var. burada günde beşbin kişiye yemek çıkıyor de dağıtılıyor. 


Sikhleri tanıtan beş tane işaret var. Bunlar; saçlarını hiç kesmemeleri ((Kesha), Tarak (Kangha), Çelik bilezik (Kara), Şort (Kachha) ve Kılıç (Kirpan). Sikhler tek bir tanrıya inanırlar ve hinduismin sembollerini kabul etmezler. Gün bitimine doğru artık iyice yorulmuştuk. Otelimize döndük ve istirahate çekildik. Ertesi gün Jodhpur’a trenimiz sabah saat 5:00 de kalkacaktı ve biz otelden 4:00 de çıkmak zorundaydık.
Sabah otelden ayrılırken kahvaltılarımızı kumanya şeklinde bize verdiler ve minibüsümüze atlayıp Delhi garına gittik. 


Tren, Hindistan’da düşük gelir grubundaki halk için ana şehirlerarası ulaşım aracı. Kalitesine göre çeşit çeşit tren var. Bizim tren Rajdahni Ekspresi güya hızlı tren. Hızı 100-120 km/saat arasında değişiyor ve küçük istasyonlarda durmuyor. Bizim vagon pulman koltukluydu.



Saat 10:00 gibi aktarma istasyonumuz Jaipur’a geldik. Burada kötü bir sürpriz bizi bekliyordu. Bineceğimiz tren rötar yapmıştı ve saat 16:00 gibi Jaipur’da olması bekleniyordu. Bunu fırsat bilerek valizlerimizi emanate teslim edip Jaipur’u dolaşmaya çıktık. Bu şehir aslında dönüş rotamız üzerindeydi. Alvar tapınağına geldik. 

Alvar Tapınağı


Burası çok kalabalık ve düğün alaylarının ziyaret ettiği bir yerdi. Bol bol renkli yaşam kareleri ve insan portreleri çektik. 



Gelin ve Damat

Saat 16:00 ya yaklaşırken tekrar gara döndük ki trenimizin rötarı daha da uzamıştı ve saat 18:00 de gelmesi bekleniyordu. Hava kararmaya başladığından garda oturup beklemeye karar verdik. Bekleme salonundaki elektronik panodan trenlerin durumunu takip ediyor, hiç durmadan tekrar eden anonsları dinlemekten bıkmıştım. İlerde hatıra olsun diye panonun fotoğrafını çektim, anonsları kayıt yaptım. 

Nihayet saat 19:30 gibi Varanasi’den gelen trenimiz Murudar ekspresine binebildik. Vagonumuz bu sefer kuşetliydi. Etrafta kullanılmış çarşaflar atılmıştı. Çarşafları toplayıp bir köşeye yığıdık. Biraz sonra bir yetkili gelip çarşafları toplayıp aldı. Daha sonra bir başkası gelip vagonu süpürdü. Bir ara orta masayı kapatalım dedik ki bir kapattık ki masa ile vagon arası yiyecek artıkları ile dolmuş, gizlemek, görmemek için hemen masayı tekrar açtık!.. gecenin ilerleyen saatlerine doğru bir görevli elinde kraft kağıt torbalara konmuş temiz çarşaflar dağıtmaya başladı. Bunun üzerine yolcular çarşafları kuşetlerin üzerine serip yatmaya başladı. Vagon sessizliğe gömüldü ve horultu sesleri duyulmaya başladı. 



Bu arada dışarda şimşekler çakmaya başlamıştı, yağmur gelmek üzereydi. Nihayet sabaha karşı 1:30 gibi Jodhpur’a geldik. Garda bizi bekleyen minibüsün şöförü arabada doğal olarak uyumuştu ve uyandırmak da biraz zaman aldı. Sonunda Jodhpur’daki otelimiz Indana’ya yerleştik. Bu otel şehrin biraz dışında klasik mimarideydi. İçeri kuşlar ve maymunlar girmesin diye pencereler ve koridor açıklıkları geniş dokunmuş ağlarla kaplanmıştı. Otelde her türlü konfor mevcuttu, belirtmem gerekir ki Racastan eyaletinde ve Uttar Pradeş eyaletlerinde kış yumuşak geçtiğinden otellerde klimalarda ısıtma modu bulunmuyor.



Sabah olduğunda hava bulutluydu. Meteorolojiye göre saat 14.00 e kadar sağanak geçişleri olacaktı. Buna ragmen kahvaltıyı yaptıktan sonra Mehrangarh Kalesine doğru yola çıktık. Kaleye doğru yükseldikçe şehre hakim renk mavi daha çok belirginleşiyordu. Rivayete göre Brahmanlar diğer halk sınıflarından kendilerini ayırt etmek için evlerini maviye boyarmış, ancak daha sonra bu maviye boyama gelenek haline gelmiş ve şehrin bir adı da mavi şehir olmuş. 

Jodhpur

Ancak kaleye vardığımızda yağmur başladı ve şiddetini arttırdı. Bunun üzerine biz de insan ve portre fotoğrafı çekmek için rehberimizin tanıdıklarının olduğu yakın bir köye gidip fotoğraf çektik. 



Öğleden sonra hava açınca tekrar Mehrangarh Kalesine döndük. Mehrangarh Kalesi Hindistan’daki en büyük kalelerinden bir tanesi. Rao Jodha tarafından 1460 da inşa edilmiş. Şehirden yüksekliği 125m. Kalın duvarlarla çevrili olup içinde birçok saray bulunuyor. Kalenin sol tarafında kale savunmasında ölen Kirat Singh Soda isimli  bir askerin anısını yaşatan Chhatri denen kubbe şeklinde anıt bulunuyor.
Chattri

Kaleye giriş 7 kapıdan. En meşhurları; Jai Pol (Zafer Kapısı) 1806 da Maharaja Man Singh tarafından Jaipur ve Bikaner’e karşı kazandığı zafere hitaben yapılmış. Fateh Pol 1707 de Moğollara karşı zafere hitaben yapılmış. Dedh Kamgra Pol’de halen top mermisi izlerini görebiliyoruz. Loha Pol, ana kale kompleksindeki son kapı oluyor. Hemen sol tarafında kocaları Maharaja Man Singh’in cenaze ateşine kendilerini atarak feda eden kadınların el izleri (sati) görülmekte.

Mehrangargh Kalesi

El İzleri (Sati)

Kalenin içinde çok güzel oymalı ve dekorasyonlu saraylar bulunmakta. Bunlar;
Moti Mahal (İnci Saray), Phool Mahal (Çiçek Saray), Sheesha Mahal(  Ayna Saray), Sileh Khana ve   Daulat Khana.
Ayna Saray (Sheesha Mahal)

Kalenin gezilmesi tamamlanınca sıra Umaid Bhawan Sarayı’na geldi. Burası Dünya’nın en büyük özel rezidanslarından bir tanesi. Sarayın bir bölümü Taj Otelleri tarafından otel olarak işletiliyor. Bir bölümünde Jodhpur kraliyet ailesi oturmakta.            

Umaid Bhawan sarayı

           Kale ve sarayların gezmesi tamamlanınca sıra Jodhpur’un sokaklarını gezmeye geldi. Jodhpur 1,5 milyon nüfuslu küçük bir şehir. Daracık sokaklarda inekler serbestçe dolaşmakta, bazı bölgelerde çöp yığınları oluşmuş. Zaman zaman fare de görebiliyorsunuz. 

 Jodhpur'da Bir aile

 Jodhpur'da bir Sokak

Ütücü Kadın-Jodhpur

Bol bol fotoğraf çektikten sonra akşam yemeği için güvenli bir restoran aramaya başladık. Bir tanesinde karar verip içeri girdik, siparişleri verdikten sonra beklemeye başladık, görünürde bir mutfak yoktu ve yemek kokusu da gelmiyordu. Ben içimden ‘’Tamam bu sefer sokak yemeği yiyeceğiz’’ dedim. Yemekleri yedik, neyse ki bir şey olmadık. Yemek faslından sonra otelimize döndük.
            Ertesi gün yine tren yolculuğu vardı. Neyse ki gündüz yolculuk yapacağımız için etrafı seyrederek gidecektik. Varanasi'ye giden Sahtabti Ekspresinde yerimiz yine kuşetli vagondaydı, ve vagonun hemen başındaydı. Bir istasyonda bir sadu geleneksel kıyafeti ile trene bindi bizi selamlayarak yerine doğru ilerledi. Yolculuk sırasında arkadaşım Levent makinasını alıp treni dolaşmaya çıktı. Yürüyüşü sırasında sadu’nun yerini bulmuş onla sohbet etmiş birkaç poz da fotoğrafını çekmiş. Daha sonra da sadu bizim kompartmana iade-i ziyarette bulundu, bu defa da bizler onunla hatıra fotoğrafı çektirdik ve onun fotoğrafını çektik. 
Sahtabti ekspresi





             Trenimiz zaman zaman istasyonlarda duruyor başka trenlerle karşılaşıyorduk. Bazıları o kadar kalabalıktı ki insanlar sanırım kımıldayamıyorlardı bile içerde. 


                Yoluluğumuz öğleden sonra Jaipur’da sona erdi. Garda bekleyen minibüsümüze bindik ve otelimiz Country Inn Suites’e yerleştik. Jaipur Racastan eyaletinin başkenti. Büyük ve kalabalık bir şehir. Bu şehrin diğer bir adı da Pembe şehir. Sawai Ram Singh yönetimi zamanında 1876 da Galler Prensi VII Edward’ın ziyareti nedeniyle  şehir pembeye boyanmış. Bundan sonra birçok bulvar pembe olarak kalmış ve şehir Pembe Şehir adını almış. 

 Jaipur Şehire Giriş Kapısı

 Jaipur Şehire Giriş Kapısı

Jaipur

                 Jaipur’da akşam yemeği için rehberimiz bizi değişik bir yere götürdü. Burası Palak adında bir yer. Bildiğimiz lunapark, burada bir Hint lokantasına girdik. Lokantaya girişte ayakkabılar çıkartılıyor, içerisinin aydınlatması gayet loj, yer minderlerine oturuyorsunuz, önününe bakır bir tepsi ve kupalar getiriyorlar. Su, açık su olduğundan hiç su içmedik tabii ki. Daha sonra tepsiye önce tutam tutam baharatlar, değişik mezeler ve sonunda da Hint yemekleri kondu.  Yemek sonrası otelimize döndük.
            Ertesi gün ilk önce Hawa Mahal ( Rüzgarlar Sarayı) daha sonra da Amer Fort’un (Amer Kalesi) Ganesh Pol kısmını gezdik. Amer Kalesi çok büyük bir kale tamamını bir günde gezmek olanaksız. Daha sonra minibus ile göl kıyısına inip sahilden Jal Mahal’i ( Su Sarayı) gördük ve şehire geri döndük. Şehirde hanımlar City Palace ( Şehir Sarayı’nı ) gezerken ben ve Levent portre ve günlük yaşam ile ilgili fotoğraflar çekmeyi tercih ettik.

 Rüzgar Sarayı ( Hawa Mahal)

 Amer Kalesi

Ganesh Pol

Su Sarayı ( Jal Mahal)

            Şehir Sarayı’nın gezilmesi tamamlandıktan sonra, şehrin başka bir bölgesinde büyük bir tapınak olan Birla Mandir’i görmeye gittik. Burası yeni bir tapınak ve 1988 de Birla ailesi tarafından yaptırılmış ve Hindu tanrısı Vishnu’ya adanmış. Gezimizi tamamladıktan sonra otelimize döndük.
            Ertesi, sabah artık yolumuza minibüsümüz ile devam edecektik. Hindistan’da otoyollar paralı ama bizdeki duble yollar kalitesinde.  Sık sık bakım çalışmaları nedeniyle servis yollarından trafiği akıtıyorlar, böyle olunca tuk tuklar ve inekler trafiği çok engelliyor. Mesafeden çok yolun alınması için geçen zaman daha önemli oluyor. Yolculuğumuz Agra’ya idi.

 Taç Mahal Bahçe ana giriş kapılarından 

 Taç Mahal


 Taç Mahal'den Yamuna Nehri






            Agra’ya gelir gelmez doğru Taç Mahal’e gittik. Burası Şah Mümtaz Mahal’in eşi Banu için yaptırdığı anıt mezar. Tamamen mermer kullanılarak yapılmış. Fotoğraflardan o kadar çok görmüştüm ki hiç ilginç gelmedi. Hele içine girmeye hiç değmez, lahit kısmı karanlık, ışıklandırma yok gibi birşey. Taç Mahal gezisi sonrası otelimiz Gateway’e yerleştik. Ertesi gün yolumuz Vrindavan üzerinden Delhi’ye idi.
            Vrindavan’ın bir diğer adı da Dullar Şehri. Halk sınıflarının birisinde kadın dul kaldığında fiziksel olarak var oluyor ama sosyal olarak ölmüş kabul ediliyor. Dul kadın beyaz renkten başka elbise giyemiyor. Çok sade yemek yiyor ve gün boyu tapınaklarda ilahi söylüyor ve tapınaklardan besleniyor. Burada Hindu tanrıçası Vishnu'nun reinkarnasyon ile sekizinci kez Krishna olarak Dünya'ya gelmiş. Krishna’nın doğduğu ve çocukluğunun geçtiği yer olması nedeniyle, Varanasi’den sonra ikinci kutsal hac mekanı. Şehirde onlarca tapınak var. Çarşıda bir tur attık, yaşamdan fotoğraflar ve insan portreleri çektikten sonra Delhi’ye doğru yolumuza devam ettik. 
    
        Vrindavan



Delhi’ye ulaştığımızda önce Bahai mezhepi tapınağı olan Lotus Tapınağı’nı, daha sonra da Krishna’ya adanmış Iskcon Tapınağını ziyaret ettik. Krishna heykellerde siyah veya mavi tenli olarak tasvir ediliyor.

 Lotus Tapınağı

 Krıshna ISKCON Tapınağı

 ISKCON Tapınağı

ISKCON Tapınağı

Tapınak ziyaretleri tamamlandıktan sonra sıra hanımlar alışveriş yaptı, ellerine kına yaptırdılar.  Hükümet binalarının olduğu bölgeyi ve Cumhurbaşkanlığı sarayı olan Rastrapati Bhawan binasını görmek istedik ama terör korkusu nedeniyle yayalara kapatılmıştı. Yeni Delhi bölgesinde diğer bir önemli yapı da India Gate kapısı. Burası Delhi’nin Arc de Triomph’u I Dünya savaşında ve üçüncü Anglo Afgan Savaşında ölen 90000 asker anısına yapılmış.  Günlük gezimizi tamamladıktan sonra otelimiz Frazer Suits’e yerleştik.
            Sabahleyin erkenden kalkıp minibüsümüze binip havaalanı yolunu tuttuk. Mesafe uzun ve çok yoğun trafik olduğu için erken gitmeyi tercih etmiştik. Yolda rehberimiz Naim bize katıldı hepimize küçük hediyeler verdi ve boynumuza güllerden yapılmış kolyeler taktı ve yol kenarında hatıra fotoğrafı çektirip vedalaştık. Havalanına ulaştığımızda check in lerimizi yaptıktan ve pasaport kontrolü sonrası duty free mağazalarda  gezmeye başladık ki bir dükkana hayran kaldım. Muhteşem biblolar ve takılar vardı. Bir bayan olsaydım Hindistan’dan sadece takı alırdım. Dönüş yolumuz yine Air Astana ile Almaty üzerindendi, ancak bu sefer bir saat bekleyip Almaty –İstanbul uçağına binecektik. Öyle de oldu, saat 12:20 de Delhi’den kalkan uçağımız 4 saatlik uçuş sonrası 16:30 da Almaty’e indi, ucu ucuna İstanbul uçağını yakaladık ve 5 saatlik yolculuk sonunda gece 21:00 civarında Atatürk Havalimanına ulaştık. Burada İstanbul’da oturduğu için Hafize Hanım’a ve Levent Yavuz ve eşi Münevver Hanım’a çocukları yanında bir müddet kalacakları için veda edip biz THY 23:15 uçağına binip, 2 Şubat 2017 sabaha karşı 00:40 da İzmir’e geldik.
            Bu seyahat imkanını bize sağlayan sevgili Levent Yavuz ve eşi Münevver Yavuz’a, bizleri muhteşem bir şekilde gezdiren rehberimiz Naim Ahmad’a çok teşekkür ederiz.

             















Hiç yorum yok: