FAS
GEZİSİ
Daha çalışma
yıllarımda sanırım Atlas dergisinde Fas hakkında okuduğum makale, hele
Marakeş’deki Jemaa El Fna meydanı çok ilgimi çekmişti ve ‘’Mutlaka burayı
görmeliyim’’ demiştim. Yıllar sonra oğlum
internetten araştırırken Air France’ın promosyon biletlerini buldu ve mart
ayında biletleri aldık. Gezimiz 16 Kasımda başlayacak ve 23 kasımda dönecektik.
Kasım ayı
geldiğinde bende heyecan başladı. Tam da gezimizin arifesinde Paris’te terör
saldırıları olunca benim keyfim kaçtı, hatta geziyi iptal etmeye dahi
niyetlendim. Çünkü yolculuğumuz Paris üzerinden aktarmalıydı ve bize Türk
olduğumuz için bir sürü soru soracaklardı. Eşim ve oğlum gitmekte direnince ben
de hazırlıklara başladım. Lonely Planet, Geo ve Atlas dergileri, internetten
ülkede görülecek yerler hakkında çalışmaya başladım.
16 Kasım 2015
Nihayet yola çıkma
zamanı geldi ve 16 Kasım sabahı önce THY
ile İstanbul’a daha sonra da Air France ile önce Paris’e geldik. Burada polis
kontrolünden geçtikten sonra transit yolcu salonuna geçtik ve daha sonra da
Casablanca’ya uçtuk. Yanımdaki bey Fas vatandaşıydı. Gezilecek yerler hakkında
sohbet etmeye başladık. Kuzeydeki Tanca ve Chefchauen şehirlerinin yollarının
çok virajlı olduğunu, bir haftalık sürede tüm şehirlerin gezilmesinin imkansız
olduğunu, mesafelerin uzun olduğunu belirtti. Gece saat 23:00 da Casablanca’ya
indik. Toplam uçak yolculuğumuz 8 saat sürdü. V Muhammed Havaalanında daha
önceden kiraladığımız aracı teslim aldıktan sonra yine önceden rezervasyon
yaptırdığımız JM Suits Oteline
geldik. Otel kalite bakımından yıldız falan hak etmiyor. Gayet basit bir otel.
Fas’da da alafranga tuvalette kuru temizleme sistemi var. Su yok, Rezervuar musluğu da yere su sızdırıyordu.
bide konmuş. Güya müslüman olacaklar.
17 Kasım 2015
Sabahleyin kahvaltı
etmek için kafe aradık. Ancak Fas’daydık, öyle adım başı kafeler maalesef
yoktu. Bunun üzerine bildiğimiz kahvelerden birine oturduk, neyse ki kruasan
varmış ki kahve ile beraber kahvaltımızı yaptık. Fas’da çay içme alışkanlığı da
yok, kahve daha çok tercih ediliyor.
Kahvaltıdan sonra
II Hasan camisi’nin fotoğraflarını değişik açılardan çektik. Casablanca’da
sahil muhteşem. Kayalık olduğundan, Atlantiğin açıklarından gelen dalgalar
kayalara gelince patlıyor ve muhteşem manzaralar ortaya çıkıyor.
Casablanca’yı detaylı gezmeyi gezimizin
sonuna bırakıp Meknes üzerinden Fes’e doğru yola çıktık. Gideceğimiz yol 289 km
idi. Meknes’e öğlen vardığımızda çok acıkmıştık, hemen restoran aramaya
başladık. Maalesef alışkın olduğumuz restoranlar yoktu, sonunda bir esnaf
lokantasını gözümüze kesirdik, salata pizza yiyerek açlığımızı giderdik.
Yemekten sonra Fes şehirine doğru yola çıktık. Öğleden sonra saat 16.00 gibi
şehire vardık. Modern Fes’de görülecek bir şey yoktu. Surlarla çevrili Medina
adı verilen eski şehire gittik ve bir anda tarihe geçiş yaptık. Daracık
sokaklar, yüksek duvarlı bahçeli evler, geleneksel Fas kıyafeti giymiş uzun
entari gibi cübbeli elbiseli erkekler. Her tarafı kapalı kadınlar, sokaklarda
mobilet, at, eşek ile gezenler, üstüne üstlük bir de araç trafiği. Arabayı korka korka bir yere park ettik,
oğlum ve eşim çarşıyı dolaşmaya gitti ben aracın başında durdum. Bu arada zaman
geçiyor, hava kararıyordu ve biz daha otel rezervasyonu falan yaptırmamıştık.
Nihayet oğlum Riyad el Amina adında
riyad modasına uymuş bir butik otel buldu. Fas’da eski geleneksek dekorlu
evlere Riyad deniyor.
Butik otelimizin
dekorasyonu çok güzeldi. Adeta Binbir gece Masallarında idik. Otel sahibi de
kültürlü, kibar, büyük bir ihtimalle
Avrupa’da eğitim almış bir beydi. Otele yerleştikten sonra sıra akşam
yemeğine geldi. Sorunca ‘’Maalesef burada öyle düşündüğünüz gibi yerler
bulamazsınız’’ cevabını alınca otelde yemeğe karar verdik. Yemekten sonra Otel sahibi ile gezilecek
yerler ve en kısa sürede çöle nasıl çıkarız? Sorularına cevap aradık. Otel
sahibi çöle asıl çıkış noktası ve bir kamp yeri olam Merzuaga ‘ya gitmemizi Önce çölü görmemizi daha sonra da Marakeş’e
geçmemizi önerdi. Haritadan
incelediğimizde Fes Merzuaga arasının 560
km olduğunu gördük. Çölü gördükten sonra da Merzouga dan Marakeş’e de 500 km
yol gözüküyordu. Yol çok uzundu, once Marakeş’e gitmeye karar verip, odalarımıza
çekildik ve uyuduk.
18 Kasım 2015
Sabah olunca kahvaltıyı yine otelde yapıp
Medina’yı ( eski şehri) keşfe çıktık.
İlk olarak deri işkenen
dabakhaneleri görmek istedik. Ancak turizm dergilerinde gördüğümüz renk renk
boya dolu havuzlu dabakhane UNESCO tarafından korumaya alınmış büyük bir
restorasyon geçiriyordu. Bunun üzerine çarşıda dolaşmaya başladık. Dolaşırken tabii ki bir sürü insan peşimize
takılıyor, rehberlik yapmak istiyordu. Birşey sorup da cevap aldığınız taktirde
hemen bahşiş istiyorlar. Öğleye kadar
Riyad’da gezdikten sonra yönümüzü Rabat Casablanca üzerinden Marakeş’e
çevirdik. Fes Marakeş arası 528 km yol bizi bekliyordu. Öğleye doğru Rabat’a
geldik, sahil kısmında arap ülkelerinin kısa mesafe deniz taşımacılığında
kullandıkları dhow tipi tekne restorana dönüştürülmüştü ( Le Dhow) gayet te şık
ve temiz görünüyordu, üstelik Avrupa’lı müşteriler de vardı. Burada yemek
yemeğe karar verdik.
Marakeş’e akşam
saat 21:00 gibi vardık. Bu şehrin trafiği tam bir felaket kavşakların
bazılarında trafik lambası yok. Onlarca mobilet, motorlu araçlar her yöne doğru
birlikte hareket etmekte, hele bir de medina eski şehir kısmına girerseniz işin
içine atlılar, eşeğe binenler, bisikletliler de giriyor işin içinden iyice
çıkılmaz oluyor. Bu trafikte daha önceden rezervasyon yaptırdığımız El Andolusia otelini bulup yerleştik.
Bu otel de kalite bakımından yıldızı hak etmiyor. Eski bir otel, tuvaletlerde
yine su yok. Üstelik bideler de banyoya konmuş.
Bide ve alafranga tuvalet farklı yerlerde yani! Kuru temizlemeye
devam!..
19 Kasım 2015
Ertesi güne Majorel Bahçesini gezmekle başladık.
Buradaki kaktüs çeşitlerine bayıldım. Bahçeyi
gezmeyi tamamladıktan sonra şehrin modern bölümünde biraz yürüyüş yaptık ve
öğleye doğru meşhur Jemaa el Fna
meydanına gittik. Burası Marakeş’in kalbi ve tam bir çılgınlık diyarı. Yılan
oynatanlar, maymun oynatanlar, dans edenler, diş çekenler, protez satanlar,
seyyar yemek satıcıları ne ararsanız var. Birşey almaya kalktığınızda veya
fotoğraf çekmeye niyetlendiğinizde onlarca satıcı ve hayvan oynatan peşinizden
koşup bahşiş istiyor. Bu meydan
akşamları çok kalabalık oluyor. Burada biraz oyalandıktan sonra Sukh denen kapalı çarşılara daldık ve
buradaki esnafı ve alışveriş yapanları gözledik. Fotoğraf çekmek yine izinle,
hele bayanlara yeltenmeyin bile… Fas fotoğraf bakımından zor bir ülke. Mutlaka
izin almak gerekiyor. İzin almadan fotoğraf çektiniz mi çok kızıyorlar ve hemen
bahşiş için peşinizden koşuyorlar. Çarşıda
epey dolaştıktan sonra yorulunca otele döndük, biraz dinlendikten sonra şehrin
yeni kısmında bize uygun, modern gençlerin takıldığı bir restoran bulup yemek
yedik.
20 Kasım 2015
Bugün oğlum otelde
kalıp havuza girip güneşlenmeyi tercih etti, biz de yine medina bölgesine gidip
sokaklarda kaybolmayı tercih ettik. Önce tarihi Koutobia Camisi’ne gittik orada rehberli bir turist grubunu takip ederek
gezmeye başladık, çarşıya gelince grubu bırakıp sokaklara daldık. Bir dükkanda
satıcı fotoğrafa meraklı olunca biraz sohbet ettik. Bana Berberi kıyafeti
giydirdi ve fotoğrafımı çekti. 2-3 saatlik
bir dolaşmadan sonra yine Jemaa El Fna meydanına geldik. Burada yılancılara bahşiş
verip yılanı boynuma doladım ve fotoğraf çektirdim. Daha sonra ilginç kıyafetli
bir su satıcısıyla karşılaşıp Banu’da ben de fotoğraf çektirdik. Epey yorulmuştuk, bir AVM nin içindeki
restoranda yemek yiyip otele döndük biraz uyuyup dinlendik. Çektiğimiz
fotoğrafları gören oğlum ‘’Hadi gidelim ben de yılanlarla fotoğraf çektirecem’’
deyince soluğu yine meydanda aldık. Bu sefer günbatımında rahat bir şekilde
meydanın fotoğrafını çekmek için etraftaki cafelerin birinin terasına çıktık. Akşam yemeği için yine medina bölgesinde bulunan Nomad
adlı restorana gidip Fas yemekleri yemeği tercih ettik. En meşhur yemekleri
Tajin, kuzu veya tavuk etiyle yapılıyor, kuskus ve çeşitli soslar ise servis
yapılıyor.
21 Kasım 2015
Bugün Atlas
dağları’na tırmanıp berberi köylerini gezeceğiz, oradan da Ourzazate şehine gideceğiz. Yolumuz 300
km kadar var ve büyük bir bölümü de çok virajlı. Bu nedenle sabah saat 6 da
kalkıp 7 de yollara düştük. Yola çıktıktan kısa bir müddet sonra Atlas
dağlarına tırmanış başlıyor. Fas’da yollar çok düzgün, paralı duble yol
şeklinde, büyük şehirlere yaklaşınca otoyol kalitesine ulaşıyor. Ancak şehirler
arası yollarda çok sıkı tafik kontrolü var. Yolumuzun başında hatalı sollamadan
dolayı polis tarafından durdurulduk, neyse ki Türk olduğumuz için ceza
yazmadılar. Dağ yollarında sürekli yol
bakımı vardı. Öğlene doğru 2260m rakımlı
Tizi’n Tişka geçidinden geçip alçalmaya başladık. Coğrafya da bir anda
değişti, artık önümüzde geniş düzlikler, alçak tepe eteklerinde kurulmuş köyler
yeralmaktaydı. Bitki örtüsü de dikenli çalı şeklindeydi. Yolda tezgahlarda
çölden çıkartılan taşlar arasında oluşmuş bitki, hayvan fosilleri, içinde çok
güzel kristaller oluşmuş taşlar satılmakta.
Ourzazate’ye gelmeden bir saat once
Tiseldi İgrem N’Udal‘da bir kavşak var. Buradan tali yola saptık, yaklaşık 20
dakika sonra UNESCO Dünya mirası listesinde olan ve Gladyatör , Esirgeyen
Gökyüzü, Cennet krallığı filmlerinin çekildiği 16. yy dan alma Ayt
Bin Haddu köyüne geldik. Köy nehir kenarında içinde turistik hatıra eşya
satan küçük dükkanlar var. Odalardaki ilkel ev eşyaları korunmuş durumda.
Köyü gezmemiz tamamlandıktan sonra
Ourzazate’ye doğru yolumuza devam ettik. Şehre vardığımızda büyük bir hayal
kırıklığına uğradık. Burdan da Zagora üzerinden
çöle çıkmak için en az 4 saat zaman ayırmalıydık, şehirde bir tane dahi şöyle
güvenebileceğimiz restoran yoktu. Yemek
faslını unutup şehrin içinde yer alan ve hala oturulan Taurirt Kaspasını gezmek için aracı park ettik. Banu ve Güçlü
araçta oturmayı tercih ettiler. Ben dar sokaklara dalıp dolaşmaya başladım.
Kaspayı gezdikten sonra saat 15:00 olmuştu
hava kararmadan Atlas dağlarını geçmemiz iyi olurdu, hemen yola çıktık ve 18:00
gibi Marakeş’e vardık. Sabahtan beri açtık, acilen ilk gece yemek yediğimiz Extrablatt adlı restorana gidip yemek
yedik ve otele gidip dinlenmeye çekildik.
22 Kasım 2015
Bugün Casablanca’ya dönüş günümüz. Sabah
kahvaltı sonrası yola koyulduk. Şehirden çıktıktan sonra aracı ben kullanmaya
başladım. Saat 13:30 gibi Casablanca’ya vardık. Öğlen yemeği için oğlıumun bir
arkadaşının önerdiği Restaurant Du Port
de Peche balık lokantasını liman yakınında bulduk. Lokanta çok kalabalıktı,
yaklaşık 25 dakika sıra bekledikten sonra bizi içeri aldılar.
Yemekten sonra Casablanca’yı gezmeye
başladık. Sahilin muazzam genişliği ve uzunluğu çok hoşuma gitmişti. Kıyılar
kayalık olduğundan okyanusun dalgaları kıyıya yaklaşınca kayalarda patlıyor ,
bütün sahil bembeyaz köpük oluyordu, tabii bir de müthiş dalga uğultusu. Pazar
günü olduğundan Casablanca halkı sahile doluşmuş, kimi yürüyüş yapıyor kimi top
oynuyordu. Gece Casablanca’da kalacağımız için otel bulmamız gerekiyordu. Neyse
ki internetten Kenzi Sidi Maarouf
otelini bulup rezervasyonu yaptırdık. Casablanca’da
bir sure daha dolaştıktan sonra sıra akşam yemek için restoran bulmaya
gelmişti. Pazar gecesi olduğu için her yer kapalıydı. Epey bir sure dolaştıktan
sonra modern Avrupai tarzda Hippoptamus
adlı restoranı bulduk. Yemek sonrası
küçük bir kafeye uğrayıp kahve içtikten sonra
otelimize gidip dinlenmeye çekildik. Otel çok güzel Casablanca’ya
gideceklere kesin öneririm.
23Kasım 2015
Bugün dönüş
yolculuğu başlıyor. Saat 6 de uyandık ve 7 de havaalanına doğru yola çıktık.
Alana vardığımızda ben ve Banu Air France terminaline gittik, Güçlü’de aracı teslim etmeye gitti. Girişte valizler X Ray cihazından geçiyor bu
da yetmiyor pasaport kontrolü esnasında açıp bakabiliyorlar. Benim ve Banu’nun
yeşil pasaportu olduğu için bizi ayrı bölgede kontrol ettiler ama hangi otelde
kaldınız? Yanınızda Dollar var mı? Gibisinden sorularla epey sıktılar. Oğlumda normal pasaport olduğu için girdiği
kuyruk oldukça uzundu, neyse ki uçağın kalkmasına 10 dakika kala uçağa
binebildik ki heyecan yapmamız yersizmiş, pasaport kontrolündeki tüm yolcular
geldikten sonra 30 dakika rötarla uçağımız kalktı. Saat 14:30 da Paris Charles
de Gaulle havaalanına indik. Transit yolcu olmamıza ragmen ve de Türk olduğumuz
için polis tarafından tutulduk, pasaportlarımız alındı birtakım kontroller
yapıldı, Fas’a neden gittiğimiz sorulduktan sonra serbest kaldık ve akşam 19:00
da kalkacak uçağı beklemek için Duty Free Shoplarda dolaşmaya başladık. Saat
18:30 civarında İstanbul uçağının 20 de kalkacağı anons edilince bekleyişimiz
biraz daha uzadı. Nihayet saat 20 de uçağa alındık ve İstanbul yolculuğu başladı.
Saat 24 de İstanbul’a indik. Gümrük
kontrolü valizlerin alımı tamamlandıktan sonra iç hatlara geçtik ve o1:40 da
kalkacak olan THY uçağını beklemeye başladık. İzmir yolculuğu da 2:40 da
tamamlandı, aracımızı özel otoparktan aldık ve eve geldik.
Fas maceraperest
ruhlu gezginler için bir yer. Bir de mutlaka çöle çıkılmalı. Fotoğraf
bakımından dediğim gibi zor bir ülke. Bol bol bahşiş dağıtırsanız bir de
yanınızda arapça ve Fransızca bilen
rehber olursa belki daha rahat fotoğraf çekilebilir.
Bu gezide
biletlerin alımında, otel rezervasyonlarında, restoranların bulunmasında araç
kiralamada ve kullanmada, araç kullanırken GPS Navigasyon cihazı ile rota
saptayarak bizi gezdiren oğlum Güçlü Tansal’a teşekkürü borç bilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder