İZMİR'İN FAYTONLARI

BEREKETLI TOPRAKLAR

DOĞU KARADENİZ 2013

BERLIN ve HAMBURG

Ilk Fotograf Sunumum.

1 Ekim 2013 Salı

2013 DOGU KARADENIZ GÜNCESİ

                                                                  ŞENYUVA
Doğu Karadeniz gezimiz 20 Temmuz günü uçakla Trabzon'a uçuşla başladı. Trabzon'a inince Havaş ile Ardeşen'e gittik orada bizi bekleyen arkadaşımız Ercan'ın minibüsüne binip önce karnımızı doyurmak üzere Çamlıhemşin yakınlarında Fırtına Deresi yanında bir restorana gidip gecenin 11 de muhlamalı bir yemek yiyip ilk konaklama yerimiz Şenyuva'da Selçuk ve ablası Rukiye Güney'in çalıştırdığı Fırtına Pansiyon'a ulaştık. Hava oldukça rutubetli olduğundan yattığımızda yatak çarşaflarımız adeta ıslak derecesinde nemliydi. 



Sabah pırıl pırıl bir güneşli havaya uyanınca moralimiz düzeldi. Bundan sonraki rotamız GİTO YAYLASI. Geze geze yolumuza devam ederken, fotoğraf çekme amaçlı  durduğumuz dere kıyısı ormanlık bölgede eşim banka otururken başına ufak bir kaza geldi ayağına paslı çivi battı. Önlem için hemen Çamlıhemşin Devlet Hastanesine gidip tetanoz aşısı olduk.








Aşı işlemi tamamlandıktan sonra gruba yetişmek üzere Zilkale'ye doğru hareket ettik. Buraya vardığımızda öğlen olmuştu. Gözlemeciden gözleme alıp açlığımızı bastırdıktan sonra yolumuza devam ettik. 

Zilkale

                                                                    GİTO YAYLASI
Gito Yaylası, rakımı yüksek bir yayla, vardığımızda her taraf sis içindeyi ve kaldığımız süre içinde de sis hiç kalkmadı. Serhan İbrahim Turhan Şems'in işlettiği KOÇİRA Pansiyonda kaldık. Bu beylerin on parmağında on marifet var, pansiyon işletmeciliği, akşamları yöreye özgü şarkılar, türküler söylemek, halk dansları yapmak ve tulum çalmak. Anlattıkları fıkralar da cabası. Burada kaldığımız zaman süresince bir günlüğüne AMBARLAR YAYLASINA gittik.


                          









AMBARLAR YAYLASI
Ambarlar Yaylasına Gito'da kaldığımız süre içinde bir günlük gezi yaptık. Hava oldukça kapalıydı. Yaylaya vardığımızda grubumuzdaki diğer arkadaşlar yukarıdaki göle yürümeye karar verdiler. Ben ve eşim yaylada kalmayı tercih ettik. Yaylada ve evlerde fotoğraf çalışması yaptım. Daha sonra ortalığı iyice sis basınca ve yağmur da başlayınca yürüyüşdeki arkadaşlar apar topar döndüler. Epeyce üşümüşlerdi, hemen kuzinenin başına toplandılar. Biraz sonra enfes bir muhlama ziyafeti bizi bekliyordu.









                                                                             ELEVIT
Gezimizin 4. gününde Gito'dan ayrılıp ORTAN KÖYÜ'ne doğru yola çıktık. Yolumuz üzerinde dere kıyısında güzel kahvelerde çay molası verdiğimizde herkes fotoğraf makinalarına sarılıyordu. Öğleye doğru ELEVIT YAYLASI'na vardık. Durmuş Yıldırım'ın işlettiği OTEL KARTAL'da öğle yemeği molası verdik.Otel sahibinin annesi olan yaşlı bayan bir anda tüm ekibin modeli oldu.











                                                                   ORTAN KÖYÜ
Ortan köyü çok ilginç bir yer. Oldukça dik bir yamaçta kurulmuş. Sokak diye bir kavram yok, tek kişinin yürüyebileceği daracık patikalar var. Ayağınız kaydığı anda doğru aşağı yuvarlanmanız olası. Kaldığımız yer ise 200 yıllık ahşap bir konak, her yer gıcırdıyor. Duvarlarda  aile fertlerinin  fotoğrafları var. Balkon cumbasından görülen manzara ise nefes kesiyor.







KONAKLAR MAHALLESİ
Konaklar Mahallesi Çamlıhemşin'e bağlı muhteşem ama bakımsız ahşap binalar var. Karadeniz'de yerleşim dağınık olduğundan birbirleriyle mesafeleri bayağı açık. Bir restore edilseler hepsi birer hazine olur. 






AVUSOR
Avusor'a gelmeden önce Pokut Yayasına da çıktık. Burada da hava azizliğini yaptı ve müthiş bir sis ilk defa geldiğimiz bu yaylayı bizlerden sakladı. Sadece pansiyonda kalıp Avusor'a geçtik.

Avusor daha önceden gördüğümüz bir yayla. Yakınında çok güzel bir göl var. Yürüyerek 1,5 saatlik mesafede. Hava müsaade ederse sis açarsa buraya daha önceden görmemiş arkadaşlar yürüyüş planlıyorlar. Ancak havanın açacağı yok, grup yine de şansını denemeye niyetli. Ben daha önceden gördüğüm için yürümemeye kara verdim. Yayla evleri arasında dolaşıp fotoğraf çekeceğim. Bu arada havanın sürekli sisli olması ekibi pansiyonda hapsetti. Bunun üzerine Serpil Hanım iskambil kağıtlarıyla oynanan Kastet oyununu ekibe öğretti. Oyun kuralları anlaşılıncaya kadar epey hararetli tartışmalar yaşandı ama neyse sonunda herkes oyunu kavrayınca oynayanlar güzel vakit geçirdiler. 
Avusor'dan ayrılacağımız gün hava açtı ve ekip güzel fotoğraflar çekti.







YUKARI KAVRON

Avusor'dan sonra Yukarı Kavron'a gittik. Burada Ercan'ın babasının lokantası var. Burada nefis öğle yemeği yedikten sonra yayla evleri arasına dağıldık ve fotoğraf çekmeye başladık. Zeynel hoca buraya çok geldiği için artık yerli halkı tarafından tanınmış. Biraz sohbetten sonra halkının rahatlıkla fotoğraflarını çekmeye başladık.

Akşama doğru Ayder'deki otelimize dönme vakti gelmişti. Otele yerleşip üstümüzdeki kiri tozu atmak için doğru kaplıcaya gittik. Burası gayet modern bir tesisi bay ve bayanlara ayrı ayrı iki büyük havuz var. Önce sabunlanıp yıkandıktan sonra havuzlara giriyorsunuz. Suyun sıcaklığı 45-50 dereceyi buluyor.

Ertesi günü gruptan ayrılma vaktimiz gelmişti. Onlar öğlen uçağı ile İzmir'e dönerken ben ve eşim Sümela Manastırını ve civarı görmek için 2 gün daha kalacaktık. Hava alanında vedalaştıktan sonra biz araba kiraladık ve daha önceden Coşandere'de yer ayırttığımız otelimize gidiyorduk ki öğlen yemeğini yeyip öyle gidelim dedik ve bir AVM ye girdik. Akçaabat Köftecisine girince bir de ne görelim!.. bizim gurup orada!... Meğerse Ankara Esenboğa Hava alanında küçük bir uçak inerken kaza yapmış alan kapanmış uçaklar sürekli rötar yapıyormuş. Grupla biraz daha beraber olduktan sonra onlar hava alanına döndüler biz de Coşandere'ye doğru yola çıktık. 

Coşandere Sümela yolu üzerinde. Kaldığımız otel büyük bir tesis, ancak ramazan oluşu ve hafta sonu olmayışı nedeniyle bomboştu. Burayı merkez alıp Sümela Manastırını gezdik. Manastıra yaklaşırken araba ile 3 km kadar tırmanılıyor, daha sonra 700m kadar yürünüp merdivenlerden çıkıp manastıra giriyorsunuz. Manastıra girince hayal kırıklığına uğradım. Fotoğraflarda muazzam bina olarak görülen manastır gezmeye gelince sadece bir avluyu ve etrafındaki odaları görüyorsunuz o kadar... Manastırın diğer odaları ziyarete kapalı. Manastırda çok güzel freskler duvar resimleri var ama maalesef kıymet, değer bilmeyen halkımız tarafından kazınmış, üstlerine yazılar yazılmış. 




Sümela Manastırı gezisini tamamladıktan sonra ertesi gün arkadaşımız Levent Çanakkalelioğlu'nun tavsiyesi üzerine önce Hamsiköy'e daha sonra da Karaca Mağarasına gittik. Hamsiköy, nefis doğası olan bir köy. Sütlacı ile meşhur. Karaca Mağarası yolu ise biraz uzun ve epey tırmanılıyor. Yol üzerinde daha birçok görülecek yer var, bu bölgeye ayrı bir program yapılması gerekir. Mağara girişindeki terasdan manzara muhteşem. Mağarada maalesef fotoğraf çekimi yasak. Her tarafta  kapalı devre kamera var. Nedenini sorunca millet yürüme platformundan çıkıp sarkıt dikitler yanına gidip öyle fotoğraf çektiriyormuş ve jeolojik oluşumlara zarar veriyormuş. Oluşumlardaki muhteşem renkleri görünce bir iki tane cep telefonu ile çektim.





Karaca Mağarası çıkışındaki hediyelik eşya satıcıları mutlaka Gümüşhane'nin Süleymaniye Mahallesini de görmemizi önerdiler. Bu kadar yol gelmişken oraya da gidelim dedik. Gümüşhane dışında tarihi bir mahalle, Osmanlı döneminden kalma Mimar Sinan cami ve kilise yıkıntıları  var, mahallede yoğun restorasyon yapılıyor, tamamlanınca güzel bir yer olacak. Gümüşhane ise dar bir vadide kurulmuş şehir. Oraya vardığımızda hava kapalıydı ve bayağı serindi, hiç de temmuz ayı havasına benzemiyordu. 


Ertesi gün artık İzmir'e dönme vakti gelmişti. Sabah kalktığımızda eşim baş ağrısıyla uyandı. Kahvaltıda ağrı daha da arttı. Bunun üzerine Maçka Devlet Hastanesine gittik. İğne yapıldı, fayda etmeyince ambulansla Trabzon Devlet Hastanesine sevk ettiler. Orada MR çekildi şükür bir şey çıkmayınca serumla ilaç verildi Öğlen saat yarım gibi taburcu olduk, ancak ağrı tam olarak geçmemişti yapacak tek şey hava alanına gidip beklemekti. Saat 13:00 alana gittik, uçağımız ise akşam 22:00 de idi, uzun bir bekleyişten sonra gece saat 24:00 gibi İzmir'e vardık.

Sonuç olarak; Karadeniz havası bize sisiyle yağmuruyla etrafı göstermemekte inat ettiyse de gurubun uyumlu olması nedeniyle güzel bir gezi olmuştu. Daha nicelerine İnşallah...



Hiç yorum yok: