İZMİR'İN FAYTONLARI

BEREKETLI TOPRAKLAR

DOĞU KARADENİZ 2013

BERLIN ve HAMBURG

Ilk Fotograf Sunumum.

2 Kasım 2009 Pazartesi

BANGKOK GEZİSİ VE TAPINAKLAR

Uzakdoğu gezisine katılanlar genelde tek bir yerle yetinmezler Bangkok ile başlayıp, Bhuket, Pattaya, Singapur, Hong Kong gibi şehirleri ziyaret ederler. Benim neden sadece Bangkok’a gittiğime gelince, oğlumun, eşime “Anne Bangkok bir alışveriş cenneti mutlaka görmelisin” diye üstelemesiyle seyahati programlamaya başladık. Oğlum internetten kısa mola süreli uçuş programı olan havayollarını araştırmaya başladı. Araştırmaları sonunda Katar Havayollarında karar verdik. Böylelikle saat 14:00 de İstanbul’dan hareket edecektik 4 saatlik bir uçuşdan sonra Katar başkenti Doha’da olacaktık, orada 2 saatlik bir moladan sonra yine Katar Havayolları ile 6 saatlik bir uçuştan sonra Bangkok’a varacaktık. Otelimizi de yine internetten araştırarak bulmuş All Season Siam Otelinde karar kılmıştık. Uçak biletini ve rezervasyonları tamamladığımıza göre iş ciddiye binmişti. Toplam seyahat süremiz 7 gündü bu kadar kısa sürede çok yer gezmek için iyi bir gezi planı yapmalıydım. İnternetten gezilecek yerlerin listesini çıkartmıştım. Bangkok’dan başka tarihi başkent olan Ayutthaya ya da gitmeliydik. Bir de Bangkok’dan tren ile Kamboçya Siem Reap e gidip Angkor Wat ı da görmek istiyordum. Ancak bu biraz riskliydi. Trenler 3. sınıftı ve 8 saatlik bir tren yolculuğu yapmam gerekiyordu. Zaman da yetmeyebilirdi.

İzmir’den İstanbul’a arabayla gittik. Arabayı havaalanı otoparkında park ettikten sonra check in işlemini de internet üzerinden yaptığımız için bol bol vaktimiz vardı. Rahatlıkla pasaport kontrolü yaptırdık ve uçaktaki yerlerimizi aldık. Uçak Airbus A320 modeldi koltuklar bir srada 4+2 şeklinde olduğundan eşim pencere kenarında yanında oğlum oturdu ben de karşı sırada bir Japon aileyle beraber oturdum. İstanbul’dan havalandıktan 2 saat sonra Türk hava sahasından çıktık, hava da kararmıştı. Saat 17:30 civarında Arap Yarımadası en güneyine ulaştık aşağıda deniz üstündeki petrol platformlarının, çöldeki rafinerilerin bacalarının ateş saçan bacaları gözüküyordu.

Saat 18:30 gibi Doha Havaalanı’na indik. Uçaktan iner inmez sanki bir fırına girmiş gibi olduk. Çölün sıcak havası yüzümüze çarpmıştı. Havaalanı ise klimalar sayesinde oldukça serindi. Doha’da 2 saat duty free shop da oyalandıktan sonra saat 20.30 da Bangkok’a hareket edecek olan Boeing 777 uçağındaki yerlerimizi aldık. Bu sefer oturma şekli 3+3+3 olduğundan pencere kenarını kapmıştım. Uçak havalandıktan sonra koltukların arkasındaki monitörden uçuş güzergahı haritasını açıp uçağın ilerleyiş rotasını takip edebiliyor, geçtiğimiz şehirlerin adlarını kolaylıkla takip edebiliyorduk. Abu Dhabi, Dubai gibi şehirlerin üzerinden geçerken şehirlerin muhteşem ışıklandırılmış olduğunu gördüm. Otoyollar dahi ışıklandırılmış, kapkara çölde sarı lazer ışığı gibi upuzun ilerliyordu.

Uçak Musqad’ı geçtikten sonra Hint Okyanusu üzerinden uçmaya başladı. Yaklaşık 2 saat deniz üstünde uçtuktan sonra Hint Yarımadası üzerine geldik. Bu noktadan sonra Gujarat, Ahmedabat, Raj Ganpur şehirleri üzerinden uçup yarımadayı kuzeyinden batıdan doğuya geçtikten sonra Bengal Körfezini aşmak için tekrar deniz üzerinden uçup Hindiçini yarımadasına ulaşıp, yerel saatle sabah saat 7:30 da Bangkok Suvarnabhumi Havaalanına indik.
Suvarnabhumi modern mimari ile yapılmış bir terminali var, çok kalabalık, 10 dan fazla pasaport polisi görev yapmasına rağmen pasaport işlemleri için yaklaşık 30 dakika kuyrukta bekledik, her giriş yapanın fotoğrafı çekiliyor. Pasaport işlemi tamamlandıktan sonra para bozdurduk. Thai para birimi Baht. 1 USD=33 Baht ediyor. Bagkok’da herşey için sıkı pazarlık etmek, taksilerde ise taksimetre açtırmak şart. Alan ile şehir arası 30 km. yollar otoyol şeklinde, hakim olan araba markası Toyota, bundan başka Nissan, Subaru, Hyundai gibi araba markaları da oldukça fazla. Avrupa arabaları daha çok gelir seviyesi yüksek kesim tarafından kullanılıyor. Şehir içine gelince trafik İstanbul’u aratmıyor, hatta İstanbul daha iyi denebilir. Triportörden bozma 3 kişilik tuk-tuk denen bir araç var ki felaket.. aynen bizdeki dolmuşlar gibi yollar onların…, arabaların sağından, solundan kural tanımadan vızır vızır geçiyorlar. Motosikletler de oldukça fazla ve hiç birisinin susturucusu yok hepsi gürültü makinası.

Otelimize geldiğimizde arabadan iner inmez yüzümüze korkunç nemli, cayır cayır bir sıcak hava ve ağır bir yağ kokusu çarptı. Bu kokuyu Bangkok’da olduğumuz sürece hep koklayacaktık. Şehirde sokakda yemek pişirme ve satma adeti var, her yerde kaynayan tencereler, içinde çeşit çeşit sebze, et kızaran tavalar görmek gayet normal bir şey. İnsanlar da buralardan yemek alıp öğlen akşam yemeklerini yiyorlar. Koku, kullandıkları yağlardan ve baharatlardan kaynaklanıyor.

Otelde odalarımızın saat 14:00 de hazır olacaklarını söylediklerinde 10 a kadar müze ve tapınakların açılmasını bekledik. Daha sonra bir taksiye atlayıp Wat Phra Kaew- Zümrüt Buddha tapınağına gittik. Gittik ama nasıl gezecektik!. Korkunç nemli bir sıcak bizi adeta kafamızdan yere bastırıyordu. Bir anda tişört sırılsıklam oldu yüzümdeki terler gözlerime doluyor fotoğraf çekemiyordum. Tapınak ise oldukça büyüktü ve her stupaya da çıkmak istiyordum, merdivenler ise oldukça dik ve fazlaydı. Zamanla havaya alıştık ve tüm tapınağı gezdikten sonra saat 13:00 de ayrılıp öğlen yemeği için Mac Donalds aramaya başladık. Yemek işini çözdükten sonra da otele gidip odamıza yerleşip biraz uyuduk.

Saat 18:00 gibi uyandıktan sonra taksiyle şehir merkezine gittik. Şehir merkezi şık, çok güzel aydınlatılmış ve LED ışıklarla süslenmiş gökdelenlerle dolu, toplu taşımada viyadük üzerinde seyreden sky train dedikleri trenler var. Anayolların üstünde sürekli viyadük görüyorsunuz. Belediye otobüsleri çok eski adeta hurda, Toplu taşımada tuk tuk dan başka kanallarda ve nehirde çalışan tekneler de mevcut. Akşam yemeğinden sonra Suam Lung gece pazarına gittik. Buraları akşamları şehrin en canlı yeri, aradığınız her şey var. Saatler, çantalar, ayakkabılar, gömlekler,pantolonlar… her model ve markada, ancak, taklit yani çakma! Saat 01:00 e kadar çarşının labirenti andıran sokaklarında gezdikten sonra otele gidip yattık.

Ertesi gün sabah kahvaltıya indiğimizde çok değişik bir büfeyle karşılaştık. Adamların kahvaltı anlayışı sıcak yemekler… noodle dedikleri bir şey var, makarna gibi yağlı ve baharatlı onu ekmek niyetine yiyorlar. Batılılar için sadece tost ekmeği, yağda yumurta, reçel ve tropik meyveler, sosis mevcut. Sosisler domuz etinden, haşlanmış domuz eti koktuğu için yemedim. Peynir hiç yok. İçecek olarak çay, kahve ve punch var. Punch çok güzel bir meyve suyu.

Kahvaltıdan sonra yine tapınak gezmek için taksiye binip Wat Arun- Temple of Dawn ( Şafak tapınağına) gittik. Burayı da gezerken sıcaktan bunaldık. Öğlen yemeği için şehir merkezine indik. Yemekten sonra ise MBK ve Siam Paragon alışveriş merkezlerine gittik. MBK çok büyük bir alışveriş merkezi, adeta bir labirent, bir günde bitmez. Yürüyen merdivenlerle asma katlar ve katlar birbirne bağlantılı. Eşim ve oğlum burayı çok sevdiler kaldığımız sürece her gün buraya geldik. Siam Paragon ise meşhur markaların mağazalarının olduğu bir alışveriş merkezi, İstanbul’un Kanyon’u gibi. Akşam olunca da bu sefer ise Pat-Pong gece pazarına gittik. Burası uzun bir cadde her iki yanında barlar, publarla dolu yolun ortası ise pazar. Saat 23:00 den sonra barlarda çıplak kızlar pole dance dedikleri direk dansı yapıyorlar kapılar ardına kadar açık hem gez hem seyret, istersen içeri gir bira iç, kızlara sohbet et, ne yaparsan yap her şey serbest…yaka paça içeri çekildiğin de oluyor.. Burada da saat 01 e kadar turladıktan sonra Otele dönüp uyuduk.

Ertesi gün taksiye binip 80 km uzaklıktaki Ayuttaya’ya gittik. Burası tarihi başkent. Turistik bir yer. Tapınak harabeleri var. Fil ile gezmek istiyorsan fili idare eden kişi( mahut) eşliğinde büyük bir yeşil alan içinde gezinti de yapabiliyorsun. Burada sıcaktan eşim ve oğlum klimalı takside oturdu ben çıkıp dolaştım. Gezi bitip arabaya döndüğümde pantolon ve tisört de kuru yer kalmamıştı.

Sabah olunca kahvaltıda oğlum ve eşim “Artık tapınak falan yok içimiz dışımız Buddha oldu” diye isyan ettiler. Bunun üzerine ben yalnız şehri keşfe çıktım. Önce bir sky train planı aldım ondan sonra da nehir kıyısındaki istasyonlardan birinin adını öğrendim. Trene bindim plana göre yol üstünde Siam adlı istasyonda hat değiştirdim ve istediğim istasyona geldim. İstasyonda kör 3 erkek ve 1 kız orkestra kurmuş günümüzün ve gençlik zamanımızın rock parçalarını o kadar güzel çalıp söylüyorlardı ki hayran kaldım. Burası şehrin turizm merkezi olan bir yerdi. Chao Praya nehri oldukça büyük ve yüksek debili, suyun nehri sütlü kahve gibi. Tur tekneleri vızır vızır. Lüks oteller nehrin kıyısında sıralanmıştı ve nehir kıyısı otellerle kapatılmıştı. Nehir kıyısında yürüyüş yapma imkanı yoktu. Bunun üzerine ana caddeden arka sokaklara girdim. Tesadüfen bir müslüman mahallesiydi. Daracık sokaklar, kırık dökük evler, insanların tipleri sanki daha çok Hint ve Pakistanlıyı andırıyordu. Bir ara dolaşırken yanıma bir taksi şöförü yaklaştı, elindeki broşürü göstererek “50 Baht” dedi. Ben de “Bu 3 kız bana köpük dolu banyoda köpük masajını 50 Baht a mı yapacak” deyince, “Hayıır, o sadece taksi ücreti” deyince ben de caydım!.. Nehir kıyısından şehir merkezine dönüşte bu sefer tekneleri kullandım. Oğlum ve eşimle Pandip Plaza isimli alışveriş merkezinde buluşacaktık. Tekneler belediye tarafından çalıştırılıyor, uzun Osmanlı saltanat kayıkları gibi. Sıra sıra oturacak yerleri var. Yanlarında dalgadan su girmemesi için tenteler geriliyor. Oturarak etrafınızı göremiyorsunuz. Dar kanallarda iki tekne karşılaşınca yaptıkları dalgalar iyi yalpa yaptırıyor. Bu kanalların pisliğini ise anlatamam. Suyun rengi çukulata gibi, içinde ne ararsan var, kanalizasyon kokusu bir de ağır yağ kokusu ile karışınca artık dayanılmaz oluyor. Pandip Plaza’ya gelince bizimkileri bulmak için mesaj attım. Haa unutmadan söyleyim bizim Turkcell “Bangkok’a gelir gelmez hoşgeldiniz, arayacağınız numarayı ararken başına 001 koyun” gibilerinden telefonunuza mesajlar atıyor amma siz birini ararken buralarda küçük sevimli selocanlar maalesef yetersiz kalıyor. Ses kesikli çatlak geliyor. Cep telefonları sadece mesajlaşmaya yaradı anlayacağınız.

Pandip Plaza elektronik meraklılarının ayrılamayacağı bir yer. Yazılımdan tutun da trafik polisi radar karıştırıcılarına kadar ne ararsanız var. Kısacası yok, yok!. Buradan çıktığımızda akşam yemeğini Siam Paragon’da Sushi lokantasında yedik. Japon yemekleri hafif ve lezzetli hele wasabi dedikleri bir hardal var ki müthiş keskin ve çok acı.

Bangkok’daki son günümüzü ben şehrin değişik kesimlerinde fotoğraf çekerek geçirdim. Bu sefer bizimkilerle buluşmaya tuk-tuk ile gitmeye karar verdim. Adamların bir adeti var müşteriyi önce turistik bir alışveriş merkezine götürüyorlar. Burası da dev bir mücevherat mağazası ben alışveriş yapmak istemediğimi söyleyince adam kızdı beni bırakıp gitti. Eşim ve oğlum gündüz zamanlarını alışveriş merkezlerinde geçirdikten sonra buluştuk akşam yemek sonrası son defa gece pazarına gittik. Bu sefer oğlum ve eşim ayak masajı yaptırdılar ve çok memnun kaldılar.

Ertesi gün uçağımız saat 08:30 da idi. Suvarnabhumi havaalanı duty free shop bölümü muhteşem. Rahat Kipa’nın 2 katı büyüklükte meşhur markaların mağazalarıyla dolu.
6 Saatlik yolculuk sonrası Doha’da bir saat mola ardından 4 saatlik Doha –İstanbul uçuşu sonunda Türkiye’ye geldik. Dönüşte rotamız daha güneydendi. Bu sefer de Mumbai şehri üzerinden geçtik. Türk yemeklerini öyle özlemişiz ki iner inmez Aksaray da Adana Kebapçısına gidip bir çorbanın ardından, bol yeşillikli ve soğanlı kebapları midelere indirdik.

Sonuç olarak Bangkok aralık-şubat aylarında boş valizlerle gidilmesi gereken alışveriş cenneti bir kent. Tayland sadece Bangkok değil, daha güneyde Phuket, Pattaya gibi sahil şeridi de görülecek yerler arasında.

Kısa gezi güncesinden sonra şimdi de gezdiğim ve fotoğrafladığım tapınaklar hakkında sizleri bıktırmayacak miktarda bilgiler vereyim.

Wat Phra Kaew ( Temple of Emerald Buddha) ZÜMRÜT BUDDHA

Tam resmi adı Wat Phra Sri Rattana Satsadaram dır. Tayland’ın en kutsal Budist tapınağıdır. Bangkok’un tarihi kısmında Kraliyet Sarayı zemin katında yer alır. Tapınağın inşası kral Rama I zamanında, 1785 de başkentin Thonburi’den Bangkok’a taşınmasıyla başlamıştır. Üç ana giriş kapısı olmakla beraber sadece Kral ve Kraliçe’nin orta kapısından girmesine müsade edilir. Buddha heykelinin Hindistan’da yapıldığı rivayet edilir. İlk defa ortaya çıkışı ise Kamboçya Krallığından 1434 de Ayuttaya kralına hediye verilmesiyledir. Burma’nın istilasıyla heykel ortadan kaybolmuş,daha sonra bir asır sonra Chiang Saen de tekrar ortaya çıkmıştır. Bugünkü yerine 1784 de ulaşabilmiştir.

Erewan Shrine ( Erewan Tapınağı)


Erewan Tapınağı, yarısının Tayland hükümetinin sahibi olduğu Erewan Oteli’nin yanlış tarihte temel atılmasından kaynaklanabilecek kötü kehanetlerin ortaya çıkmasını önlemek için 1956 yılında inşa edilmiştir. Otel inşası birtakım hatalar, maliyet artışları, İtalya’dan gelen mermerlerin kaybolması gibi olaylardan gecikmiş bunun üzerine bir astrolğun tavsiyesi üzerine bu tapınak inşa edilmiştir. Tapınak inşasından sonra otel inşası olaysız tamamlanmıştır. 1987 de Otel yıkılmış yerine bugünkü Grand Hyatt Erewan Oteli yapılmıştır.

Wat Arun (Şafak Tapınağı)


Chao Phraya nehrinin batı kıyısında yer alır. Şafak Tapınağı denmesine neden sabahın ilk ışıkları inci parıltısıyla tapınak üzerinde çok güzel görüntü verir. En büyük özelliği ortadaki Khmer modeli kuledir. Dik merdivenlerle iki terasa ulaşılır.

Wat Benchamabophit- The Marble Temple ( Mermer Tapınak)



Bangkok’un en güzel tapınaklarından biridir. Kral Chulalongkom’un isteğiyle 1899 da inşasına başlanmıştır. Yapımında İtalyan mermerleri kullanılmıştır. Ana salonda 1920 de yapılmış ( Ubosot) Sukhotai stilinde Buddha heykeli yer alır. Heykelin altında Kral Chulalongkorn’un külleri gömülüdür. Ana salon etrafını 52 Buddha heykeli çevreler.

Wat Pho ( Yatan Buddha Tapınağı)


Resmi adı Wat Phra Chettuphon Wimon Mangkhlaram Ratchaworamahawihan dır. Tapınak bugünkü Thai masajının doğduğu yerdir. Tapınak yapılmadan önce bulunduğu yerde geleneksel Thai tıbbının öğretildiği bir eğitim merkezi, ve Yoga pozisyonlarını gösteren heykeller bulunuyordu. Kral Rama III döneminde tapınak etrafına tıbbi konular içeren plaketler kondu. Bangkok’daki en eski ve en büyük tapınaktır ( 80000m2). Yatan Buddha heykeli 46 m uzunluğunda ve 15m yüksekliktedir.

Wat Saket –Temple of Golden Mount


Tapınak Ayuttaya döneminden kalmadır. O dönemdeki adı Wat Sakae olup Kral Rama I döneminde yenilenerek Wat Saket olarak ismi değiştirilmiştir. Phu Khao Thong tapınak tapınak sahasında suni olarak yapılmış dik bir tepedir. Kral Rama III döneminde büyük bir stupa yapımına karar verilmiş ancak alttaki yumuşak toprak yapıyı desteklemeyince çökmüş. Toprak yığını yıllarca öylesine kalıp üzerini otlar kaplamış ve doğal bir tepe görünümü alıp Phu Khao adını almış. Nihayet Kral Rama IV döneminde penin üzerine küçük bir stupa yapılmış

Wat Sutat


Muhteşem çatı işlemeleri ile Bangkok’un en eski tapınaklarındandır. Hemen önünde salıncak seremonisinin yapıldığı dev salıncak yer alır. Pirinç hasatı verimli geçince teşekkür amacıyla bu dev salıncakta sallanma yarışı yapılır, gençler yerden 25m yüksekte ağızlarıyla gümüş para dolu keseleri yakalamaya çalışırlardı. Ciddi kazaların olmasıyla 1932 den sonra bu tören iptal edilmiştir. Ancak şükran törenleri her yıl aralık ayı ortasında pirinç hasatı sonunda yapılmaya devam etmektedir.

Wat Traimit Temple of Golden Buddha ( Altın Buddha Tapınağı)


Dünya’nın en büyük altından yapılmış Buddha heykelidir. Yüksekliği 5m, ağırlığı 5,5 tondur. Geçmişte sanatçılar Buddha heykellerini altından yapar yağmaya karşı korumak için de alçıyla kaplarlardı. Wat Traimit deki heykel taşınırken kazara düşürülmüş alçı parçalanınca tesadüfen altın olduğu anlaşılmıştır. Alçı parçaları günümüzde gösterilmektedir.

Wat Intharawihan

Ayutthaya döneminde yapılmıştır. 32m yükseklikte, 10m genişliktedir. Tamamlanması 60 yılı bulmuştur. Cam mozaik ve altın kaplama ile süslenmiştir.

Ayutthaya

Şehrin tam adı Phra Nakhon Si Ayutthaya dır. Ayudhya olarak da söylenir. Ayutthaya bölgesi başkentidir. 1350 de Lop Buri de çıkan suçiçeği hastalığı salgınından kaçan Kral U-Thong tarafından kurulmuş ve Ayutthaya veya Siam Krallığının başkenti ilan etmiştir. Bu isim Hindistan’da Rama’nın doğum yeri olan Ayodhya şehrinden alınmadır. Şehir 1767 de Burma ordusu tarafından tahrip edilmiştir. Bugünkü harabeler UNESCO tarafından Dünya Mirası Koruma Listesine alınmış, bölge Ayutthaya Tarihi Parkı olarak ilan edilmiştir. Şehrin nüfusu 1700 lü yıllarda bir milyona kadar çıktığı tahmin edilmektedir.