İZMİR'İN FAYTONLARI

BEREKETLI TOPRAKLAR

DOĞU KARADENİZ 2013

BERLIN ve HAMBURG

Ilk Fotograf Sunumum.

27 Temmuz 2012 Cuma

DOĞU KARADENİZ, KOÇDÜZÜ, DİDİNGOLA, AVUSOR, KAVRON VE AYDER YAYLALARI GEZİSİ

Gezmeyi çok severim. Bir bilim insanı şöyle der: Eğer tam anlamıyla dinlenmek isterseniz beyninizi şaşırtmalısınız. Bu nedenle üyesi olduğum fotoğraf grubunun gezi programlarına imkanlarım el verdikçe katılmaya çalışırım. Bu geziye de yaklaşık bir yıl önceden katılmayı planlamış, uçak biletimizi de 7-8 ay önceden almıştık. Bu gezinin diğer bir özelliği de eşimin de katılıyor olmasıydı. Memnun kalıp kalmayacağını çok merak ediyordum. Gezi turistik amaçlı olmayıp biraz trekking ve fotoğraf üzerine yoğunlaşmıştı çünkü.
Nihayet 14 Temmuz tarihi geldi büyük bir heyecanla hava alanında grubun diğer üyeleriyle buluştuk. Uçağımız saat 11:50 de kalktı ve 1,5 saatlik yolculuktan sonra Trabzon Hava Alanına indik. Bundan sonra Havaş servisi ile 1,5 saatlik yolculukla Rize'nin Ardeşen ilçesine gidecektik. Ardeşen,e vardığımızda grupta herkesin karnı acıkmıştı. Tost ve çayla açlığımızı bastırdıktan sonra bizim için gelen minibüse binip ilk konaklama yerimiz olan EKODANITAP NATURE LIFE pansiyona doğru yola çıktık. Ancak yolumuz üzerinde Çamlıhemşin'e gelince hanımlar biraz alışveriş yapmak istedi ve hemen yöresel yemeniler alıp başlarına bağladılar. Çamlıhemşin'de bir saat kadar oyalandıktan sonra nihayet saat 17 civarında pansiyonumuza ulaştık. Pansiyon oldukça şirin bir yerdi, yemyeşil bir vadiye bakan teras ve biraz yukarda ahşap bungalow tipi 4 adet ev vardı. Pansiyon sahibi Mehmet beyi ve eşini hemen tanımıştım. 2008 de Kotençur kampını da onlar organize etmişti. 


                                              Ekodanitap Nature Life Pansiyonu Terası

Pansiyonda Talebe değişim programına bağlı olarak Türkiye'de bulunan 2 ABD li öğrenci ile Gürcistan'da çalışan kısa bir tatil amacıyla Türkiye'ye gelen bir  Alman öğrenci de Mehmet Bey ve ailesine işlerde yardımcı oluyordu. 


                                                  Pansiyon terasından görülen manzara 

Bungalow pansiyonlarımıza yerleştikten sonra terasta manzarayı seyre daldık, bir yandan da nefis Rize çaylarını yudumluyorduk. Aşağıdan Fırtına Deresi'nin gürül gürül akan sesi geliyordu. Enfes bir akşam yemeğinden sonra grup liderimiz Zeynel bey saat 22 de herkesi yatmaya gönderdi. Çünkü sabaha karşı 3 de kalkılacaktı. 

Saat 3 de kalktık. Ayaküstü bir şeyler atıştırıldıktan sonra  saat 4 de unimag tipi yüksek ulaşım aracının kasasına monte edilmiş sıralara yerleşilip 4 saatlik bir yayla yolculuğuna başladık. Yol daracık toprak bir yayla yoluydu ve doğal olarak çok virajlıydı. Yükseldikçe manzara muhteşem oluyordu. Saat 7:30 a doğru Çamlıhemşin Dikkaya Köy'ünden göç eden köylüleri gördük. Hepsi sırtında bir yük taşıyordu, kimi de büyükbaş hayvanları yaylaya doğru yönlendiriyordu. Nihayet saat 8 de 3 gün kalacağımız KOÇDÜZÜ  YAYLASI'NA ulaştık. Yöreye mahsus teleferik sistemi ile eşyalarımız kalacağımız ADALIGÖL  PANSİYON'A taşındı, bizler de yürüyerek pansiyona ulaşıp odalarımıza yerleştik. 


                                                                      Koçdüzü Yaylası

                                                                   Adalıgöl Pansiyon

Odalara yerleşmemiz saat 9 da tamamlanmıştı. Biraz dinlendikten sonra yaylayı keşfe dağıldık. Pansiyonumuzun karşısında 300-400m yüksekliğinde bir tepe vardı. Tepe üstünde cep telefonu çektiğinden yayla sakinlerinden kimisi  telefonla konuşmak için, bir kısmı da gezmek için  yukarı tırmanıyordu.






Pansiyonumuzun yakınında bir göl vardı. Tepede dolaşdıktan sonra biraz da göl çevresini keşfetmek için o yöne doğru ilerledik. Birbirinden muhteşem görüntüler yakaladık. Bu gölün ortasındaki adacıklar sazlardan ve otlardan oluşmaktaydı ve göl üzerinde yüzmekteydiler.







Yayla havası bu... zaman zaman nazlanıp bizden güzellikleri saklamaya çalışıyordu. Oysa farkında değildi, kendisi başka güzellikler yaratıyordu!







Zeynel Hoca ile beraber görüntü avcılığı yaparken öğle vakti torbasından çıkardığı katığını yiyen iki teyzeye rastladık. 1,5 saat uzaklıktaki DİDİNGOLA YAYLASI'NA gidiyorlarmış. Bizlere de nefis ekmek ve kavurma et ikram ettiler. Teyzelerden bir tanesi torbasından büyükçe katlanmış bir torba çıkardı, torbayı dikkatle açtı ve çıkardığı barabellum tipi tabancayı bize göstererek '' Bunsuz asla yolculuk yapmam'' dedi.



Göl kıyısında ve civarında  da değişik modellerimiz oldu...





Gezinirken Ömer amcayla karşılaştık. 70 yaşındaymış, 20 yıl önce Çaykur'dan emekli olmuş. ''Halen hayvan peşinde koşuyorum'' diyor.



Öğleden sonra da evler arasında dolaşıp,yayla sakinlerini tanımaya çalıştık. Hepsi de çok misafir canlısıydı, bizlere bir şeyler ikram etmek için çabalayıp durdular. 











Yaylanın çocukları da şehir çocuklarının çoktaan unuttuğu bir çocukluk yaşıyorlardı. İnternet, bilgisayar, elektronik oyunlar yok...Başlıca oyunları yaşlarına hangisi uygunsa,  top, salıncak, voleyboldu.





Akşam saatleri yaklaştıkça güneş ışıkları fotoğrafa daha uygun hale geldi. Yayla sakinleri  o günlük işlerini tamamladı, kapı önünde sohbetler başladı, Bizler de zaman zaman bu sohbetlere katıldık. Akşam ayazı çıkınca evlerin bacaları tütmeye başladı. Gruptan bazı arkadaşlar telefonla konuşmak için tepeye tırmandı. Ben de onları takip ettim.





Tepeye çıktığımızda batan güneşin ışınları tüm yayları muhteşem renklerle donatmıştı. Tepenin diğer tarafı ise apayrı bir dünyaydı, kıraç, tek bir ağaç yoktu. ama renkler muhteşemdi.




Telefon görüşmeleri yapıldıktan sonra pansiyona döndük. Akşam yemeği için sofra kurulmuş mutfakta yanan kuzine ortamı sıcacık yapmıştı. Temmuz ayında sıcacık ortam... İzmir'de böyle bir cümle duyan biri herhalde bana ''deli bu adam''der!...

Muhteşem bir akşam yemeğinden sonra herkes birbiriyle sohbet etmeye başladı. Bu arada en büyük eğlencemiz de pansiyon sahibinin 10 yaşlarındaki oğluydu. Çok bilmiş, işlerde yardımcı olan para işlerine bakan!.. bir veletdi. Hele Levent Çanakkalelioğlu ile Levent Yıldız'ı ayırması harikaydı. İnce Levent ve göbekli Levent... Birde bisiklet almak için para denkleştirme hesabı vardı ki sormayın gitsin!.. :)

Saat 23:00 gibi herkes odasına çekildi. Ertesi sabah 5:00 de kalkılacak, 6:00 da DİDİNGOLA YAYLASI'NA yürüyüş başlayacaktı.

2 GÜN- DİDİNGOLA YAYLASI YÜRÜYÜŞÜ
Yayladaki 2. günümüzde gidiş geliş toplam 4 saat sürecek bir yürüyüş yapacaktık. Bu yürüyüşte Koçdüzü yaylasına kadar araçla gelip buradan yürüyerek Didingola Yaylasına gidecek göç grubuna eşlik edecektik. Saat 14:00 de pansiyona dönüp öğlen yemeği yemeği planlıyorduk. Benim diğer merak ettiğim konu da eşimin bu yolu nasıl yürüyeceğiydi. Neyse ki bir sorun çıkmadı. Onu bu kış Patikatrek'e yazdıracağım!...

Yürüyüşte genç yaşlı, kadın erkek, çocuklar herkes kendine uygun bir eşyayı veya malzemeyi taşıyordu. Bazıları da büyükbaş hayvanları yönlendiriyordu. Bizler ise onları rahatsız etmeden izliyor, fotoğraflarını çekiyorduk. Yürüyüşte ise mutlaka yol önceliği onlarındı.





Yürüyüşte yöreye has endemik çiçeklere rastlayınca makro objektifin takılı olduğu diğer makinayı 
da çıkarttım. Yol boyunca hem makro hem de manzara çalıştım.








Yayla sakinleri de bizlerle beraber evlerine yeni gelmişti. Kimi kırılan dökülen akan yerleri tamir ediyor, kimi de yatakları, şilteleri çıkartmış havalandırıyordu. Bizleri görünce onca işlerine rağmen ikramda kusur etmiyorlardı. Hele bir yaşlı amca vardı, evini henüz açmış bize illa da çay ikram edecekti..









Yayla evleri arasında dolaşılırken misafir canlısı evsahiplerinin ikram ettiği nescafeler, çaylar, içildi, bisküviler yendi, sohbetler edildi. Dönüş zamanı gelmişti, yolda hala Didingola'ya gelen göçerlere rastlıyorduk.






Bu kadıncağız Didingola'ya bir sefer yapmış, ikinci sefer Koçdüzü yaylasına dönüp tekrar eşya almaya gidiyordu!...

Yaylamıza yaklaşınca önce doğal sakinlerini daha sonra da gölünü gördük. Bir trekkingi daha başarıyla tamamlamıştık.




Üçüncü gün programında yaylada dinlenmek vardı. Dinlenmiş bir şekilde kalktık, keyifli bir kahvaltı yaptık. Yan komşumuz ev, pansiyon sahibinin akrabasının eviydi, Zeynel hoca '' Işık gel fotoğraf burada'' diye seslenerek beni çağırdı, içeride genç bir kız çamaşır yıkıyor, yaşlı bir hanım da yatağın kenarında oturuyordu, ışık şartları da muhteşemdi. Makina üzerindeki 18-105mm f/3,5-5,6 yeterli gelmiyordu, 17-50 f/2,8 i almak için aceleyle koşup evden çıkarken kapının eşiğinin alçak olduğunu unuttum ve kafamı tahtaya bir vurdum ki resmen uzaydaki bütün yıldızlar gözümün önünden geçti!... :( Sonunda fotoğrafı çektim ama.. :) Daha sonra da  Evler arasında dolaşıp fotoğraf aradık. Zeynel Hoca ise ertesi günkü büyük trekking yürüyüşü için keşfe çıkmıştı.





Ertesi gün dahi Didingola Yaylası'na göç devam ediyordu.


Bu teyze ile selamlaşdıktan ve biraz sohbet sonrası beni evine davet etti. Yeni yaptığı kaymakdan ve ekmekten ikram etti. Öğlen üzeri karnım da acıkmışdı. Çok iyi geldi doğrusu.



Bu küçük kız bana modellik yapmak istememekte kararlıydı. Ben de onu içinde bulunduğu ortama katarak fotoğrafını çektim. Kırmızı ceketi güzel kontrast oluşturuyordu.




Akşam oluyordu ve yaylaya sis basmaya başladı. Son olarak pansiyonumuzun arkasında oturan bu bayanı ziyaret ettim. Çocukları çay hasadında olduğundan yalnız oturuyordu.




Adalıgöl pansiyonunda son gecemizdi, yemekler genelde ot ve sebze ağırlıklı çıkmıştı. Özellikle kara lahana çoğumuzu bıktırmıştı. Hatta Erol Bey, eşi Nedret Hanımı arayarak ''Eve döndüğümde sofrada ot sebze görürsem boşanma nedeni olur'' esprisine çok güldüm. 



Ertesi gün grupta yürümek istemeyenler araçla AVUSOR YAYLASI'NA gidecekti Kaçkar dağlarını bir elin parmakları, parmaklar arasını da yaylalar olarak düşünün,  araç yamaçlardaki yolları kullanarak parmakların ucuna yani dağın eteğine iniyor ve öbür tarafa geçerek yeni yaylaya ulaşıyorsunuz. Yürüyüş yapanlar ise yine içinde bulunduğumuz coğrafyayı bir  el olarak düşünürsek bu sefer parmakların el ayası ile birleştiği tarafa doğru, yani dağ geçitlerine doğru yürüyüp geçidi aştıktan sonra yeni yaylaya giriyorsunuz.

Bizim grupta dizinden rahatsız olan Oral Bey, Metin Bey, eşim Banu ve kardeşi Bahriye hanım araçla Avusor'a gidecekti. Yaklaşık 4 saatlik bir yolculuk onları bekliyordu. Grubun geri kalanı ise yürüyecekti. Grupta en kondisyonlu olanlar: Zeynel hoca, Necmi, Levent Çanakkalelioğlu idi geri kalanlar ise deneyimli sayılırdı onları da sayacak olursak: Ben, Süha, Levent Yıldız, Erol bey,  Ayşen hanım ve Nezahat Hanım. 

KOÇDÜZÜ- AVUSOR YÜRÜYÜŞÜ

Bu yürüyüşte ilk aşamada pansiyon arkasında bulunan dik ve öndeki tepeye nazaran daha yüksek başka bir tepeyi aşmak gerekiyordu. Sabah saat 5 de kalkıp hafif bir kahvaltıdan sonra yanımıza hazırladığımız sandviçlerimizi de aldıktan sonra 6:00 da yola koyulduk. Tepe dik olduğundan zig-zaglar yaparak çıkıyorduk. En önde kılavuzumuz Zeynel hoca ilerliyordu. Tırmandıkça bu sefer Koçdüzü yaylasını başka bir açıdan fotoğraflamaya başladık. Yaklaşık 1,5 saat sonra tepeyi aştık. Tepeyi aşar aşmaz karşımıza sol tarafta  uzaklardan Kaçkarların Altı Parmak zirvesi karşımıza çıktı. Bundan sonra patikayı takip ederek Altı Parmak zirvesine yaklaşacaktık. Yürüyüş gayet neşeli geçiyordu. Hele Nezahat hanım ile Levent Yıldız'ın birbirlerine takılmalarına, esprilere çok gülüyordum. Gün ilerledikçe havanın ısınmasıyla deniz tarafında yükselen sıcak hava yaylalara gelince soğuk havayla karşılaşınca bizi sis ve bulut denizi içinde bırakıyordu. Ancak şansımız vardı basınç şartlarından dolayı bulut denizi ve sis hep aşağımızda kalıyor görüş alanımızı kapatmıyordu.




 Yürüdüğümüz patika yanında eğim oldukça dikdi. Aşağıdaki yayla evleri kutu gibi görülüyordu.











Öğlen saat 12:00 de Altı Parmak Zirvelerinin hemen eteğindeki Dadala Pansiyon'a ulaştık. Dadala pansiyonu da aile çalıştırıyordu. Trekking yapmıyorsanız, bu pansiyona tek ulaşım aracı katır. Başka seçenek yok. Biz net beş saat yürümüştük ve karnımız da acıkmıştı. Neyse ki pilav hariç pansiyondaki yemekler güzeldi. Yemekten sonra hepimiz otların üzerine uzandık zirveleri seyredip sohbet ettik. Pansiyonda Ankara'lı ve İstanbul'lu aileler de kalıyordu. Yaklaşık1,5 saatlik moladan sonra yolumuza devam etmek için ayaklandık. 

Dadala Pansiyon


Dadala Pansiyondan Altı Parmak Zırveleri


İlk aşamada yürüyüşümüz rahat düz bir arazide devam etti. Ancak, Avusor yaylasına ulaşmak için bir geçiti aşmak gerekiyordu, bunun için de yükselecektik. Yine Zeynel hoca'yı adım adım takip ederek tırmanmaya başladık. Yolun belli bir bölgesinde karşı yönden gelen kadınlı erkekli başka bir trekking grubuna rastladık. Bu karşılaşmadan kısa bir süre sonra geçidi aşıp Avusor vadisine ulaştık. Tepede kalacağımız AVUSOR SİMGE PANSİYON'NUN sahibi Reşit Bey, küçük oğlu Erdem ve şirin köpekleri Boncuk bizleri bekliyordu  Saat 14:00 olmuştu ve yaylaya sis iniyordu. Bir müddet sonra ortalık göz gözü görmez oldu. Yaklaşık bir saatlik inişten sonra  Simge Pansiyon'a ulaştık. Saat 15:00 olmuştu molalarla beraber 9 saat trekking yapmıştık. Motele geldiğimizde araçla gelen diğer grubu orada bulduk. 

Simge Pansiyon'u çalıştıran KESİCİ ailesi dünya tatlısı insanlar. Evin hanımı Elmas Hanım'ın yemekleri muhteşemdi. Burada akşam yemekleri çook neşeli geçti. Eşim Banu da burada aradığını buldu. OKEY!... Levent beyler, ablası Bahriye hanım ile hemen bir dörtlü oluşturup fayansları döşediler!.. Ertesi gün civardaki buzul gölüne yürüyüş vardı. Dinlenmek için saat 24:00 de yattım.



Göle yürüyüş gidiş geliş 3 saatlik kolay bir parkurdu. Yükselmeye başladıkca Avusor'un tepeden fotoğraflarını çektik. Yürüyüşte bazı zor bölümlerde hanımın elini tutuyordum. Bu gibi anlarda Zeynel hoca hemen '' Işıkkk tutma kadıncağızın elini, o yürür, sen kendine bak!..'' diye sesleniyordu. Haklıydı da ben de dingilsizdim ki bir de hanıma yardım edeceğim!..  Neyse göle geldik. Gördüğüm manzara tıpkı Atlas dergisinde gördüklerim gibiydi. Şükür kendi gözlerimle görmüş ve fotoğraf çekme imkanı bulmuştum.  Bazı arkadaşlar yamaçlara çıkıp gölün yukarıdan tam olarak fotoğrafını çektiler. 













Avusor buzul gölü Kemerli Kaçkarlar'ın hemen dibinde. Bulutlar dağılınca heybetli zirveleri izlemek fırsatı bulduk.


Burada 2 saat kadar zaman geçirdik. Rahat rahat makro çalışma imkanı da buldum.









Göl yürüyüşü öğlen saat 13:00 de sona erdi. Yemekten sonra ortalığı tekrar sis bastı. Ben de yayla evleri arasında dolaşmaya çıktım iç mekan çalışması yaptım.





Avusor'da evlerin damları bu mavi çiçeklerle kaplı.





Karadeniz'de olup da mizah olmaz mı?!...



Simge pansiyonda bu son gecemizdi. Ertesi gün minibüse binip AYDER YAYLASI'NA  indik. Yolda güzel şelaleler gözümüze çarptı ve hemen fotoğraf makinalarını çıkarttık. 



Ayder artık yapılaşmanın kurbanı olmuş bir yayla. Ancak ramazan nedeniyle oldukça tenhaydı. Eşyalarımızı bir gece kalacağımız pansiyona bırakıp YUKARI KAVRON yaylasına doğru yola çıktık. Yaylaya vardığımda 2008 yılında geldiğimde fotoğrafını çektiğim çakır gözlü teyzeyi aradım. Sorduğumda 2010 yılında vefat ettiğini öğrendim. Bu kadıncağız o kadar renkli fiziğe sahipti ki yaylada dolaşan her fotoğraf meraklısı fotoğrafını çekmek istiyordu, bu durum da onu çok öfkelendiriyordu. 




Öğleden sonra Ayder'e geri döndük. Zeynel hoca, Levent Çanakkalelioğlu, Necmi, Süha ve ben kendimizi kaplıcaya attık. 48-50 derecedeki su hepimize ilaç gibi geldi. Kaplıca faslından sonra pansiyonumuzda akşam yemeği yedikten sonra biraz yürüyüş yapıp odalarımıza çekildik. Ertesi sabah İzmir'e dönüş başlıyordu.

Sabahleyin gruptan Necmi, Çanakkalelioğlu ve Oral beyle vedalaştık. Onlar daha bir hafta bu bölgede kalacaktı. Bizler ise 13:30 daki uçağımıza yetişmek üzere Ardeşen'e hareket ettik. 

Bu geziden Karadeniz insanının çalışkan ve turizm bakımından çok girişken ve misafirperver olduğunu gördüm. Kadın, erkek herkes fotoğrafa sıcak bakıyor. En zor coğrafyalarda bile pansiyon açıp turizmcilik yapıyorlar. Ege'ye gelen Karadenizliler Allah'tan sadece fırıncılık ve pastacılık yapıyor. Buralarda da pansiyonculuğa başlasalar bu kadar rahat ulaşım şartları karşısında en bakir koylar dahi pansiyonla dolardı...

Günlüğü bitirirken bu geziyi organize eden PATIKATREK IZFAK Kurucusu Zeynel hoca'ya, gruptaki arkadaşlarıma, bizleri ağırlayan Karadenizli güzel insanlara çok teşekkür ederim. 

Herkese bir kere Karadeniz yayla gezisi yapmasını öneririm. 

Yalnız bir uyarım var. 

KARADENİZ ALIŞKANLIK YAPAR!..

Kalın sağlıcakla

Işık Tansal

14-21/07/2012


2 yorum:

Jerryhan dedi ki...

Söyleyecek soz bulamıyorum. Blog'unun basında 2 saat geçirdim desem inanır misin? Her bir fotografının icine girerek ben de oraları dolaştım. Biraz da kendi hayallerimi ekleyerek tabi ki:)) Çok teşekkürler İsik. Eline emegine gönlüne saglık...Ceyhan

Adsız dedi ki...

Sayenizde gezdiğiniz yerlere misafir olduk. Emeğinize sağlık nice daha guzel yerler görmeniz dileğiyle

Saygılar,